İçindekiler
Türkiye-Bosna Hersek İlişkileri
Bosna Hersek Devleti; 26 Mart 2009 tarihinden başlayarak Dayton Barış Anlaşması kapsamında üstlendiği Yüksek Temsilcilik görevinden sonra Brçko Bölgesi şeklinde tanımlanan ikili oluşum yapısı modeline geçmiştir. Bosna Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olmak üzere iki farklı oluşumdan meydana gelen Bosna Hersek, her oluşumun kendine seçimiyle belirlenen hükümetleri, meclisleri ve başbakanları tarafından farklı biçimde yönetilmektedir.
Bosna Hersek Devleti’nde ; imzalanan Dayton Barış Anlaşması sonrası Boşnak, Sırp ve Hırvatlardan oluşan üç farklı etnik oluşumun kendi aralarında seçtiği üç cumhurbaşkanının birleşerek oluşturduğu bir Cumhurbaşkanı Konseyine de mevcuttur. Cumhurbaşkanlığı konseyi başkanı, her sekiz ayda bir dönüşümlü olarak üç ayrı temsilci arasında değişmektedir.
1992 yılından 1995 yılına kadar devam eden savaş ülkenin demokratik yönetim biçimini değişerek, her üç taraftan da birçok insanın hayatını kaybetmesine sebep olan bu süreci sona erdirmiştir. Günümüzde %48’lik çoğunluğu oluşturan Boşnakları, %37’lik nüfus dağılımı ile Sırplar izlemekte ve azınlık olarak yaşamayan Hırvatlar da nüfusun %14’lük kısmını oluşturmaktadır.
Türkiye ile Bosna Hersek arasındaki ilişkiler, yüzyıllardır devam etmekte ve iki ülke arasındaki köklü tarih her geçen gün ilişkilerin daha da güçlenmesini sağlamaktadır. Ekonomik ilişkilerin kuvvetlenmesiyle iki ülke arasındaki ihracat 2008 verilerinde artan bir grafik çizmiştir. Bosna Hersek Devleti ekonomide olduğu gibi eğitim alanında da desteklenerek, Türkiye eğitim kurumlarında denklik uygulamasına dahil edilmiştir. Bu nedenle Türkiye ile Bosna Hersek arasında sürekli olarak bir üniversite öğrencisi trafiği yaşanmakta ve iki ülkenin de öğrencilerinin aldığı yükseköğretim kendi ülkelerine denk sayılmaktadır.
Türkiye’nin dış politikalarının merkezi haline gelen Avrupa çalışmalarının önemli bir parçası Bosna Hersek, kültürel ve tarihi açıdan sağlam bağlara tutunduğumuz bir ülke olarak gelecekte birçok politikanın beraberce geliştirilmeye devam edileceği ve bağımsız modelini koruması için desteklemeyi sürdüreceğimiz bir ülkedir. Bosna Hersek topraklarında devam eden savaşın Dayton Barış Anlaşması ile sona ermesine destek veren Türkiye, bu yapının korunması için çalışan Barışı Uygulama Konseyi Yönlendirme Kurulu’nun bir üyesi olarak sivil toplumun devamlı barış ortamı içerisinde yaşaması için hala destek vermeye devam etmektedir.
Türkiye 1990’ların başından itibaren dünyada etkisini şiddetli bir şekilde gösteren siyasi değişim rüzgarlarının kuvvetiyle süreklilik gösteren bir barış sürecine destek vermiş, takip eden dönemde de küresel ölçekte yaşanan istikrarsızlıkları da genel olarak ölçülü bir mesafeden takip etmeyi seçmiştir. Günümüzün küresel siyasetlerinde kısalan mesafeler iletişim kurmayı çok basit ve hızlı bir hale getirerek, ülkelerin birbirlerine olan ekonomik bağlılıklarının gelişmesini ve uluslararası ilişkilerin önem kazanmasına neden olmuştur.
Yaşana bu değişimlerin kitle imha silahları, uluslararası terör, suç şebekelerinin artması ve illegal göç gibi birçok olumsuz etkiyi de beraberinde getirmesi ve ekonomik problemlerin hızlı bir şekilde küresel bir krize dönüşmesini tetiklemiştir. Bütün bunların haricinde bazı toplumların ortak coğrafyalarda ve benzer sistemler içinde yaşaması etnik köken ve din ayrımlarının da çok sık yaşanması gibi kültürel sorunlara neden olmuştur. Diğer ülkelerin ve grupların da bu tür kültürel çatışmalara dahil olmasıyla birlikte bu konuların önemi küresel boyutta artmış ve yabancı ülkelerin de yakından ilgilendiği bir hukuk sorunu haline gelmiştir.
Siyasi ve kültürel sorunların dünyanın farklı coğrafyalarında farklı etkilere neden olduğu günümüzde Türkiye; kapsamlı olduğu kadar çözüm odaklı, insan haklarının istikrarın bir şekilde korunmasına, refah seviyesinin eşitlenmesine yönelik pragmatik bir dış politika benimseyerek, farklı topluluklara sahip ülkeler için bir arabulucu rolünü sahiplenmiştir. NATO’nun en önemli ve etkili üyelerinden biri olan Türkiye, kararlı adımlarla yürüdüğü Avrupa Birliği üyeliği sürecinde diğer ülkelerle yakınlık kurmuş ve komşusu olan ülkelerin yaşadığı sorunları çözmelerine büyük oranda yardımcı olmaktadır.
Avrupa ülkeleri ve Türkiye tarafından titizlik ve yoğun çabayla çalışmalara rağmen Balkanlarda yaşanan hassas dönem devam ettiği gibi, özellikle Orta Doğu ve Kafkaslardaki barışa yönelik gayretler hala kararsız yapının değişmesini sağlayamamıştır. Çevresindeki ülkelerin içinde bulunduğu bu karmaşık duruma barışa ve istikrara yönelik bir dış politika tutumuyla ile yaklaşan Türkiye, anlaşmazlıkların çözümünde sahip olduğu istikrarlı ve güçlü tavrıyla oldukça önemli bir görevi başarıyla taşımaktadır.
Kararlı yapısını uzun süredir muhafaza eden uluslararası politikasıyla Türkiye, diğer ülkelerin güvenini kazandığını 2009-2010 arasında geçici Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliğine seçilerek göstermiştir. Uzun süredir Orta Doğu’da takındığı barışa yönelik, istikrarın korunmasını hedefleyen ve yüksek refah düzeyi yaşanmasına yardımcı dış politika tavrıyla deneyimini daha da arttıran Türkiye, günümüzde barışın korunması ve bozulan küresel huzurun tekrar elde edilmesi için çözüm yolundaki kritik virajlardan biri haline gelmiştir.
Türkiye’nin küresel ölçekte üstlendiği bu dış politikanın kapsamlı yapısının gücü; birçok farklı bölgede etkinliklerini sürdüren bölgesel ve global faaliyetleriyle önemli işler başaran kuruluşa denetimci, ortak, üye ve gözlemci rolüyle dahil olmasıyla da açıkça görülmektedir. Türkiye; Birleşmiş Milletler, İslam Konferansı Örgütü, NATO, Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Konseyi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi kuruluşlara üye olmuştur.
Ayrıca Akdeniz İşbirliği, Asya İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlem Alma Konferansı, Amerikan Devletler Örgütü, Afrika Birliği ve Karayip Devletler Birliği gibi küresel ölçekli kuruluşlara da üyeliği de olan Türkiye, günümüzün dünyasında etkili faaliyet gösteren ülkeleri arasında kendine yer bulmuştur. 2007’de Türkiye’nin imzaladığı ve Türk Arap İşbirliği Forumu kurulmasını sağlayan Çerçeve Anlaşması haricinde, daha sonrasında 2008 yılındaki Körfez İşbirliği Konseyi’nin önemli bölümü olan Stratejik Diyalog departmanının da yapılandırılarak kurumsal bir kimlik kazanmasında yine Türkiye oldukça etkili olmuştur. Ülkelerarası barış temsilcisi olarak ve istikrarın korunmasını sağlayan dış politika tutumuyla bulunduğu bölgede olduğu gibi küresel boyutta da sorumlu bir ülke olarak öne çıkan Türkiye, farklı ülkelerde yaşanan gelişmelerin getirdiği etkilerinin dünya genelinde yaşandığı günümüzde, geleceğe yönelik politikaların merkezi gücü haline gelmiştir.